Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve cinayet vakaları her geçen gün artarken, bu tür davalardaki yargılama süreçleri de tartışmalara neden olmaya devam ediyor. Son olarak, eski eşi tarafından 7 yerinden bıçaklanarak ağır yaralanan Sinem'in davasında alınan iyi hal indirimi kararı, kamuoyunda büyük bir tepkime yol açtı. Bu olayı ve sonuçlarını gelin daha detaylı inceleyelim.
Olay, 2022 yılında gerçekleştiğinde, Sinem'in eski eşi 34 yaşındaki M.A. ile yaşadığı problemli evlilik sonrası boşanma süreci göstermişti. Boşanmanın ardından M.A., eski eşine yönelik tehditler savurmuş ve sonuç olarak Sinem, eski kocasından uzak durabilmek için çeşitli yasal önlemler almıştı. Fakat buna rağmen, M.A. bir gün Sinem'in evine gelerek onu 7 yerinden bıçakladı. Ağır yaralanan Sinem, hastaneye kaldırıldı ve hayati tehlikeyi atlattı. Olayın ardından M.A. tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı.
Davanın mahkemeye taşınmasının ardından, toplumda "adli sistem kadına sahip çıkmıyor" eleştirileri yapıldı. Ancak, mahkemede yaşanan gelişmeler bu eleştirileri daha da derinleştirdi. M.A., savunmasında, pişman olduğunu ve herhangi bir kötü niyet taşımadığını ileri sürdü. Savunma avukatları da müvekkillerinin haksız tahrik altında olduğunu iddia ederek, iyi hal indirimi talep etti. Bu talepler, mahkeme tarafından dikkate alındı.
Mahkeme, M.A.'ya bıçaklama eylemini gerçekleştirirken özensiz davrandığını ve olaydan sonra kendisini pişman hissettiğine dair beyanlara ağırlık vererek, sanığa cezada indirim uygulamaya karar verdi. Sonuç olarak, M.A.'ya verilen hapis cezası, sanığın iyi halinden dolayı azaltıldı. Bu karar, yalnızca mağdur Sinem'i değil, aynı zamanda toplumun geniş kesimlerini derin bir kaygıya sevk etti. Kadına yönelik şiddeti önlemek için yürütülen mücadelelere büyük bir darbe vurdu.
Medya ve sivil toplum kuruluşları, mahkeme kararına sert tepki gösterdi. Kadın hakları savunucuları, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı ve adalet sisteminin kadınları korumakta yetersiz kaldığını ifade etti. Sosyal medyada konuyla ilgili başlatılan kampanyalar, birçok insanın sesini duyurmasına olanak sağladı. Bu tür olayların tekrarlanmaması ve benzer davalarda kimsenin ceza almadığının hissedilmemesi gerektiği yönündeki çağrılar sosyal duyarlılığı artırdı.
Olay ve sonrasındaki süreç, aynı zamanda kadınların yaşadığı korku ve güvensizliği de gözler önüne serdi. Kadına yönelik şiddete karşı toplumun daha etkili ve katılımcı bir tutum sergilemesi gerektiği bu tür olaylarla bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Sinem gibi mağdurların yalnız olmadıklarını hissettirmek ve onları koruyacak yasal düzenlemelerin yapılması gerekliliği, toplumun öncelikli konularından biri olmalıdır.
Sonuç olarak, Sinem'in davası ve ardından gelen ceza indirimi kararı, yalnızca bir ceza davası olmaktan öte, toplum olarak bize daha fazla sorumluluk yükleyen bir olaydır. Herkesin eşit korunması gereken bir hukuk sisteminin, kadına yönelik şiddeti asla görmezden gelmemesi, bu tür davalarda adaletin sağlanması en büyük beklentimizdir. Unutulmamalıdır ki, adalet sağlanmadığında şiddet de devam eder. Bu nedenle, kadınların haklarını savunmak ve bu tür olaylara karşı duyarlı olmak, sadece kadınların değil, toplumun tamamının sorumluluğudur.
Mahkeme süreçlerindeki bu tür kararlar, kadınların güvenliğini tehdit ederken, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve adaletsizliği daha görünür hale getiriyor. Umarız ki, benzer olaylarla karşılaşmamak için hem yasal yollardan hem de toplumsal hareketlerle kadınları koruyacak gerekli adımlar atılır.