Bayramlar, sevinç ve mutluluk getiren kutlamalar olarak toplumun kültürel zenginliğini temsil ederken, bazı trajik olaylar bu mutluluğu karartıyor. Son günlerde medyada yer alan bir olay, bayram sevinçlerinin ne denli kırılgan olabileceğini acı bir şekilde göstermiştir. Dilan adlı genç bir kadın, kocası tarafından öldürüldü. Bu korkunç olay, yalnızca bir cinayet değil, aynı zamanda kadına yönelik şiddetin toplumumuzda ne denli yaygın olduğunu gözler önüne seriyor. Kadın cinayetleri, maalesef ki Türkiye’de artmaya devam ediyor ve bu durum, birçok aileyi derinden etkilemeye devam ediyor.
Dilan, 27 yaşında genç bir kadındı; hayat dolu, sevecen ve mutlu bir bayram bekliyordu. Ancak, arka planda kocasıyla yaşadığı sorunlar, bu bayram neşesini alacak kadar büyüktü. İlişkileri, zamanla kıskançlık ve kontrol etme arzusuyla dolmuş, kocasının davranışları giderek tehlikeli bir hal almıştı. Çevresi, Dilan’ın mutsuzluğunu fark etmiş olsa da, psikolojik şiddeti durduracak güce sahip olamayarak sessiz kalmayı tercih etti.
Bayram günü, tüm ailelerin bir araya geldiği, sevdikleriyle güzel vakit geçirdiği bir gün olmasına rağmen, Dilan için bu durum bir kabusa dönüştü. Önceki tartışmaların ve şiddetin gölgesinde, kıskanç kocası, kendisine karşı duyulan herhangi bir mutluluğun kabul edilemez olduğunu düşündü ve sonuçta nefret dolu bir karar aldı. Dilan'ı öldürdü. Olay, yalnızca bir cinayet değil; aynı zamanda kadınların karşı karşıya kaldığı ya da karşılaşabileceği acımasız bir gerçek.
Dilan'ın hikayesi, birçok kadının maruz kaldığı şiddetin bir örneği. Her yıl binlerce kadın, aile içi şiddet, toplumsal baskı ve ekonomik bağımlılık nedeni ile benzer durumlarla karşı karşıya kalmaktadır. Dilan’ın katledilmesi, yalnızca kendi hayatını değil, aynı zamanda onunla birlikte olan birçok kadının yaşamını da tehdit ediyor. Bu tür olaylar, toplumdaki kayıtsızlığın bir yansımasıdır ve maalesef görünmez hale gelen bir sorunun varlığını pekiştirmektedir.
Bu noktada, Türkiye'de kadın cinayetleri ile mücadele etmek için geliştirilen çeşitli stratejilere ve önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, toplumsal cinsiyete dayalı farkındalık oluşturulmalı, kadınların haklarına dair eğitici programlar yaygınlaştırılmalıdır. Aksi halde, Dilan’ın hikayeleri devam edecek ve sayıları giderek artacaktır. Başta devlet, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olmak üzere, herkesin sorumlu olduğu bu konuda harekete geçmek acil bir ihtiyaçtır.
Dilan'ın ailesi, yaşadığı bu acı olayla sarsıldı. Onlar için bayram, artık acı ve yas dolu bir gün olarak anılacak. Toplumun bu durumu sorgulaması ve bir şeyler yapması gerekiyor; zira sessiz kalanlar, bir gün bu şiddetin bedelini kendi hayatlarında da ödeyebilirler. Dilan’ın katledilmesi, bir trajedinin ötesinde, toplumun tüm bireylerinin harekete geçmesini gerektiren bir çağrıdır. Her kadın, yaşama hakkına sahiptir ve bu hak, hiçbir şart altında kısıtlanamaz.
Bütün bu yaşananlar, Dilan’ın hayatına son vermekle kalmayıp, aynı zamanda kendisine ait umutları ve hayalleri de bitirdi. Bu tür cinayetlerin önlenmesi için toplumun her kesimi daha duyarlı olmalı, kadınların yaşamını tehdit eden her duruma karşı sesi çıkmalıdır. Belki de bu acı olaydan çıkaracağımız ders, kadına şiddet karşısında sessiz kalmamak ve mücadele etmektir.